New York Times International, 31.5.2025
2009 yılında annesi bir huzurevine taşındığında, Anthony Forrest sağlığı giderek kötüleşen, iş bulma umutları azalan ve gidecek hiçbir yeri olmayan, mücadele dolu bir hayat süren, ama iradesiyle neşesini koruyan bir adamdı. Annesi, birlikte yaşadıkları Washington'daki dairenin kirasını ödüyordu. O ise kanepede yatıyordu.
Yeğeninin, anahtarları teslim edeceğini haber vermesi üzerine aceleyle eşyalarını topladı. Giysilerini iki çöp torbasına tıkıştırdı, gençlik yıllarını geçirdiği, lüksleştirme [gentrification] sürecindeki mahalleye gitti ve bir otoparkta uyudu.
Forrest'ın orta yaşlarının sonunda evsiz kalması, 15 yılı aşkın sürecek bir dönemi başlatmıştı. Onun durumu, yaşlı Amerikalılar arasında evsizliği rekor seviyelere çıkaran, göz ardı edilen bir faktörü özetliyor: ebeveyn desteğinin kaybı. Bu destek olmayınca, ‘dibe vurdum,’ diyor 70 yaşındaki Forrest. “İşte o anda evsiz kaldım.”
Forrest gibi, 1950'lerin ortası ile 1960'ların ortası arasında doğan geç dönem baby boomer'ları [dipnot: doğum oranının yüksek olduğu dönemde doğan kimse], hayatları boyunca çeşitli nedenlerle benzersiz yükseklikteki oranlarda evsizlik yaşadı. Kalabalık bir nesil oldukları için yetişkinlik çağına konut ve iş konusunda çok büyük rekabete maruz kaldılar. İş hayatına başladıklarında hem şiddetli ekonomik durgunluklar hem de düşük vasıflı işçileri çok zorlayan sanayi sonrası ekonomiye geçiş süreci yaşanıyordu.
Kiralar hızla yükseldi. Konut yardımları aksamaya başladı. Özellikle yoksul mahallelerde yaygınlaşan kokain, birçok Amerikalıyı en verimli yaşlarında bağımlılık ve sabıka kaydıyla baş başa bıraktı.
Şimdi 80'li yaşlarındaki veya daha yaşlı ebeveynlerin ölümü, bu neslin trajedisini artırıyor ve kendileri de yaşlılık çağına giren binlerce insanı evsiz bırakıyor. Dört yıl içinde, 65 yaş ve üstü evsizlerin sayısı yarı yarıya artarak 70.000'in üzerine çıktı.
Pennsylvania Üniversitesi'nde sosyal bilimci olan Dennis Culhane, “Kendi başlarına konut sahibi olamadıkları için ebeveynlerine bağımlı bir yetişkin çocuk nesli var” diyor. “Ebeveynleri öldüğünde, yaşayacak yerleri kalmıyor. Sokaklarda ve barınaklarda giderek daha fazla sayıda insan görüyoruz.”
Evsizlik her yaşta yıpratıcıdır, ancak Bay Culhane, yaşlılar arasındaki artışı özellikle kaygı verici buluyor. “Amerikan sosyal güvenlik sisteminin kurulma amacına bakarsanız, yaşlıların sefaleti, bu sistemin önlemek istediği durumun ta kendisiydi” diyor.
Ekonomik eşitsizlik ve büyük şehirlerin iç bölgelerindeki sosyal çöküntü gibi iki etkenin yoğurduğu yıpranmış bir figür olan Bay Forrest, kendi kuşağının verdiği mücadelenin vücut bulmuş hali.
Bulaşıkçıydı, temizlikçiydi ve annesinin “hayırsız evlat” dediği bir adamdı;alkol ve uyuşturucu bağımlılığından kurtulamadı. Yirmi yıl önce sarhoş bir sürücü onu neredeyse öldürüyordu ve bu olaydan sonra düzenli bir işte çalışamayacak kadar zayıf düştü. Hayatı boyunca artan kiralar yüzünden hiç kendine ait bir evi olmadı.
Ancak ister sağlıklı ister zor durumda olsun, onu ayakta tutan tek şey annesinin evi oldu.
Annesini kaybettikten sonra, çocukluğunun mahallesine geri döndü; barınaklarda ve terk edilmiş binalarda uyudu, geçici işlerde çalıştı, arkadaşlarının kanepelerinde kaldı. Çoğu gün, bir bina basamağında oturup bira içerken görülebilir - öyle sıcakkanlı bir hali vardır ki kendine “Dokuzuncu Cadde’nin belediye başkanı” der.
Sokakta yaşamak, dişlerinin çoğunu yitirmesine yol açtı, parmaklarını da duyarsızlaştırdı. Evsizliğin nasıl can aldığını gösteren acı bir örneğe şahit oldu: Uzun süredir birlikte sokakta hayatta kalmaya çalıştığı partneri, uyuduğu terk edilmiş karavanda çıkan yangında hayatını kaybetti. Yaklaşık bir yıl önce, Forrest, savunmasızlığı sayesinde nadir bulunan sübvansiyonlu bir konuta yerleşme şansı olabileceğini söyleyen iki sosyal hizmet görevlisiyle çalışmaya başladı. Bir kış boyunca bekledikten sonra, en erken Haziran ayında bir konuta yerleştirilebilecek.
Bu acı dolu yolculuğa rağmen,Bay Forrest kendini neslini evsizliğe sürükleyen devasa güçlerin kurbanı olarak değil, onlara rağmen ayakta kalmayı başaran biri olarak görüyor. “Nice badireler atlattım” diyor. “Ama hâlâ buradayım. Tanrı'nın izniyle, her zaman bir yolunu bulurum.”
ÇÖKÜŞTEKİ BİR MAHALLE
Bay Forrest’ın dayanağı olan aile reisi, milyonlarca Afrikalı Amerikalı’yı Amerika’nın kırsal güneyinden kentsel kuzeyine taşıyan ve iki bölgenin de çehresini kökten değiştiren Büyük Göç sırasında Washington’a yerleşti. Thessie Greene, 1948’de Kuzey Carolina’nın Fremont kasabasından ayrılıp, 600 kat daha büyük olan Washington’a geldi. Bu göç, umutlarla olduğu kadar risklerle de doluydu - ve çocukları her ikisini de yaşayacaktı. Garsonluk yaparak geçimini sağlayan Bayan Greene, biri hemşire yardımcılığı, diğeri öğretmen yardımcılığı olmak üzere iki meslek sahibi oldu; bunlar, işçi sınıfının 60 yıl süren yükseliş maratonu içinde gerçekleşti. Mühendis Royce Forrest ile evlendi ve altı çocuk yetiştirdi.
Bay Forrest ise o kariyer basamaklarını hiç tırmanamadı. 1954 doğumlu üçüncü çocuk olarak, sporu ve mahalledeki arkadaşlarıyla vakit geçirmeyi çok severdi; ama okulda genellikle kendini kaybolmuş gibi hissederdi. “Benim beceremediğim şey ders çalışmaktı,” dedi.
Forrest, 1974’te liseden mezun olduktan sonra, Büyük Buhran’dan bu yana görülen en ağır ekonomik durgunluk döneminde iş hayatına atıldı. 1980’lerin başında iki durgunluk daha yaşandı; bu da, çalışmaya başladığı ilk on yılın üçte birinden fazlasında ekonominin daraldığı anlamına geliyordu.
Ekonomik durgunluklar genç çalışanlar üzerinde kalıcı izler bırakır; bu kişiler uzun vadede daha az kazanır, daha zor iş bulur ve hastalık, boşanma ile orta yaşa kadar artan ölüm riski gibi sorunlarla daha fazla karşılaşır. En ağır darbeyi ise dezavantajlı gruplar alır.
Bay Forrest çalışacak iş buldu ama hiç yükselemedi. Temizlik firmaları adına federal binaların zeminlerini cilaladı; bir müzede ve huzurevinde bulaşıkçılık yaptı. Bu işleri angarya değil, tatmin edici buldu ve Sosyal Güvenlik’ten yararlanacak kadar uzun süre çalıştı.
Ancak bu işler düşük ücretliydi, sendikasızdı ve çoğu zaman tam zamanlı bile değildi; üstelik el emeğine olan talebin azaldığı bir ekonomideydi. Oysa ebeveynleri, mavi yakalı ücretlerin yükseldiği bir dönemde, sendikalı devlet işlerinde çalışmışlardı. Bay Forrest’ın kuşağı ise sendikaların zayıfladığı, ücretlerin düştüğü bir döneme denk geldi. İlk işine başlamasından yirmi yıl sonra, en alt gelir dilimindeki işçilerin ücretleri — enflasyon hesaba katıldığında — neredeyse yüzde 10 daha düşüktü. Forrest, kısmen ailesiyle birlikte yaşayarak geçimini sürdürdü.
Gelir beklentileri azaldıkça, yaşadığı mahalle de gerilemeye başladı. Bir zamanlar Beyaz Saray’a sadece bir mil uzaklıkta, siyahların başarılarının simgesi olan Shaw mahallesi, 1980’lerde crack salgınının vurduğu döneme gelindiğinde, zaten onlarca yıllık bir çöküş sürecinden geçmekteydi. Bay Forrest, 30’lu yaşlarında üç hafif uyuşturucu suçunu kabul etti (iki kokain, biri de PCP — yani "melek tozu" — nedeniyle). 50’li yaşlarında aldığı bir başka kokain mahkûmiyeti, bağımlılıktan kurtulmanın ne denli zor olduğunu gözler önüne seriyor.
Sabıka kaydı nedeniyle önündeki kapılar bir bir kapanmaya başlayınca, Bay Forrest geçici işleri başka geçim yollarıyla birleştirmek zorunda kaldı. “Malcolm X’i bilirsiniz,” dedi, “onun yaşadığı her şey benim de hikâyem: uyuşturucu, gasp, hırsızlık, para kazanmaya çalışmak...”
Talihsizlikler, Bay Forrest caddeyi geçerken Shaw’daki bir kavşakta sarhoş bir sürücünün hızla üzerine gelmesiyle katlandı. Çarpma sonucu kaburgaları, kolu ve ayak bileği kırıldı. Aylarca tekerlekli sandalyede kaldı ve kendi ayakları üzerinde durma umudu iyice tükendi.
Elinde kalan tek güvencesi vardı: annesi. Ona yalnızca bir çatı değil, aynı zamanda duygusal bir dayanak olmuştu - kendisinden asla vazgeçmeyeceğine en çok inandığı kişiydi.
“Bütün çocuklarına hep şöyle derdi,” diye anlatıyor: “‘Aynaya bakın ve Tanrı’yla konuşun - ne yapmanız gerektiğini size o söyler.’”
Onun hayatı ne kadar yolunu şaşırmışsa, annesininki de o kadar düzgün ve istikrarlıydı. Ama annesi, ne kadar "hayırsız" olursa olsun, oğlunun dairenin bir anahtarına sahip olmasını hep sağladı. 79 yaşına kadar çalıştı ve iki yıl sonra kalp krizi geçirdi. Bay Forrest, annesi huzurevine taşındığında 55 yaşındaydı. Annesinin aksine bir emekli maaşı yoktu. Alkol ve uyuşturucu geçmişinden endişelenen kardeşleri onu yanlarına almadı. Zaten konut piyasası da ona pek bir seçenek sunmuyordu.
Shaw’daki bir otoparkta boş bir bekçi kulübesi buldu. Forrest, orayı kendine ev yaptı.
KIRILGAN BİR NESİL
Bay Forrest’ın hikâyesi detaylarıyla kendine özgü olsa da, onun yaş grubundaki milyonlarca insan yüksek evsizlik riskiyle karşı karşıya. Bu kuşak, kendilerinden önce ya da sonra doğanlara kıyasla, istikrarlı biçimde çok daha yüksek oranlarda evsiz kalıyor.
Evsizliğe karşı diğer kuşaklara kıyasla benzersiz biçimde savunmasız bir neslin varlığı, ilk kez 2013 yılında Pennsylvania Üniversitesi’nden Bay Culhane’in liderliğinde yürütülen bir çalışmayla ortaya kondu. Çalışmanın ortak yazarlarından Boston Üniversitesi’nden Thomas Byrne, diğer araştırmacılarla birlikte bu bulguları yakın zamanda güncelledi. 10 yıllık aralıklarla yapılan nüfus sayımı verilerini analiz eden Byrne, geç dönem baby boom kuşağının, hayatları boyunca, kendilerinden on yıl sonra doğanlara göre en az 1,5 kat daha yüksek evsizlik riski taşıdığını ortaya koydu.
Bu durum, onların 30’lu, 40’lı ve 50’li yaşları boyunca geçerliydi. Ekonominin güçlü ya da zayıf olmasından bağımsızdı. Amerika Birleşik Devletleri’nin tüm coğrafi bölgelerinde gözlemleniyordu.
Sosyal Güvenlik sistemi bir tür güvenlik ağı olarak tasarlandığından, bu eğilimin yaşlılıkta da sürüp sürmeyeceği başta belirsizdi. Ancak Bay Byrne, The New York Times için yaptığı bir analizde, 60’lı yaşlarının başındaki geç dönem baby boomer’ların, aynı yaşa on yıl önce ulaşmış kişilere göre 1,4 kat, yirmi yıl önce ulaşmış olanlara göre ise iki kat daha fazla evsiz kalma riski taşıdığını ortaya koydu.
Byrne, “Baby boom kuşağının ikinci yarısında doğmak, hâlâ büyük bir talihsizlik olmaya devam ediyor,” diyor.
Veriler her ne kadar barınaklarda kalan erkeklere odaklansa da, aynı eğilimin kadınlar ve sokakta uyuyan kişiler için de geçerli olma ihtimali yüksek.
Bay Forrest’ta olduğu gibi, orta yaş ve üzerindeki pek çok kişi, bir ebeveynini kaybettikten sonra evsiz kaldığını söylüyor. İlk kez evsiz kaldıklarında 50 yaş ve üstünde olan kişilerle yapılan bir ankete göre, her sekiz katılımcıdan fazlası bir arkadaşının ya da akrabasının ölümünü evsiz kalma gerekçesi olarak gösterdi.
Anketi yürüten Kaliforniya Üniversitesi, San Francisco Benioff Konut ve Evsizlik Girişimi direktörü Dr. Margot Kushel şunları aktardı: “Bu hikâyeyi defalarca duyuyoruz. Genellikle, ömürleri boyunca düşük ücretli işlerde çalışmış ve anneleriyle birlikte yaşayarak geçinmiş erkekler söz konusu.”
Bu maliyetler, bir kısmı genellikle vergi mükelleflerinin omzuna binen sağlık harcamalarıyla ölçülebilir. Evsizlik, yaralanma ve enfeksiyon riskini artırır; diyabet gibi kronik hastalıkların kontrol altına alınmasını zorlaştırır. İlaçlarını saklayacak ya da yaralarını temiz tutacak bir yeri olsaydı taburcu edilebilecek hastaların hastanede kalış süresini uzatır.
Evsizliğe karşı benzersiz biçimde savunmasız olan bir nesil, aynı zamanda evsizliğin neden var olduğuna da ışık tutabilir.
Karar vericiler, evsizliğin bireysel hataların bir sonucu mu, yoksa eşitsizlik ya da sosyal yardım politikaları gibi yapısal faktörlerin bir ürünü mü olduğunu zaman zaman tartışır.
Bireysel hikâyeler çoğu zaman kişisel sorumluluk eksikliği olarak yorumlanabilir. Ancak Culhane’e göre, “bir doğum kuşağı, tanımı gereği yapısal bir açıklamadır.” “Bu insanların başına, onları bir grup olarak etkilemiş ve evsizliği sürekli kılmış bir şey gelmiş.”
“DOKUZUNCU CADDE'NİN BELEDİYE BAŞKANI”
Forrest, uyuyacak yer ararken otoparkla yetinmedi, yaratıcılığını daha da konuşturdu. Kilitli bir okulun sundurmalı merdivenleri ona sığınak olmuştu; oyun alanı ise hiç kapanmıyordu. Bir süreliğine, temizlik karşılığında ücretsiz kaldığı bir pansiyon sayesinde sorununu çözdüğünü düşündü. Ancak, anlattığına göre, kız arkadaşı diğer sakinlerin eşyalarını çalınca ev sahibi ikisini de dışarı attı.
Anlatmayı sevdiği bir hikâye var ki, tam bir arkadaşlık filminden fırlamış bir maceraya benziyor — ve sonunda ona bir dost kazandırıyor. Sokaktan tanıdığı biri, apartmana dönüştürülmeyi bekleyen boş bir binanın anahtarlarına sahipti. İkisi binaya yerleşti ve odaları başkalarına kiraya verdiler. “Abando-minium” adını verdikleri bu plan, onların kışı atlatmasını sağladı ve evsizlerin sıkça kurduğu türden, karşılıklı yardıma ve korunmaya dayalı ama sürtüşmeli bir dostluk başlattı.
Forrest’tan daha genç olan Jason Vass da, sık sık yanında kaldığı babasının ölümü nedeniyle evsiz kalan bir başka geç dönem baby boomer’dı. Aynı zamanda usta bir hikâye anlatıcısı ve içki konusunda efsaneleşmiş biriydi. “Ben alkolik değilim - o aşamayı geçtim artık,” demişti birkaç ay önce. “Ben bildiğin ayyaşım!”
Dışarıya karşı sergilediği stoacı duruşa rağmen, evsizlik Bay Forrest’ı yıpratmıştı - sokakta yaşamaya başladığı zamana kıyasla artık daha yavaş, daha üzgün ve daha hasta. Yürüyüşü dengesiz; kemikleri sürekli ağrıyor. Geçen yıl bir merdivenden düşerek, araba kazasından sağ kalan ayak bileğini bu kez kırdı. Ardından aylar süren yatılı fizik tedavi geldi.
“Dokuzuncu Cadde'nin belediye başkanı”, evsiz geçirdiği zamanlarının büyük kısmını, adeta geçmişin huzur veren anılarını ararcasına, çocukluğunun geçtiği evin yakınlarında geçirdi. Ama bugünün lüksleştirme [gentrification] gentrification sürecinden geçmiş olan Dokuzuncu Caddesi, onun gençliğindeki Dokuzuncu Cadde değil artık. Genç profesyoneller bölgeye akın etti ve uzun yıllardır orada yaşayanları yerinden etti. Ailesinin bir zamanlar kiraladığı, çoktan restore edilmiş o rüzgârlı sıra evlerin bugünkü satış fiyatı bir milyon doları aşıyor. Sadece bir blok ötede, küçük stüdyo dairelerin kirası ise aylık 2.600 doları buluyor.
Bir zamanlar güneyli yoksullar için bir sığınak olan Shaw, artık farklı bir göç dalgasına - Etiyopyalı girişimcilerin göçüne - ev sahipliği yapıyor. Bu girişimcilerin başarısı bölgenin canlanmasına katkı sağladı, ancak konut fiyatlarını da ciddi biçimde yükseltti. Göçmen esnafların dükkânlarını süpüren Bay Forrest, şöyle diyor: “Tabii ki öfkeliyim! Buraya geliyorlar, her şeyi kapıyorlar; siyah adama ise hiçbir şey kalmıyor!”
Annesinin, yıllar süren huzurevi yaşamının ardından ölmesi, onun kayıp duygusunu daha da derinleştirdi. Tabutun içinde annesini görünce nöbet geçirdi.
Columbia Bölgesi, evsizlere hizmet sunmak üzere kapsamlı bir sosyal yardım ağına sahiptir. Geçen yıl bu ağın iki çalışanı - Miriam’s Kitchen’dan Nicole Dixon ve District Bridges’ten Quinntez Washington - Dokuzuncu Cadde’de bir basamakta oturan Bay Forrest ve Bay Vass ile tanıştı.
Başta yardıma ihtiyacı olmadığını söyleyen Bay Forrest, zamanla çekingenliğini aşarak görevlilerin desteğini kabul etti. Onların yardımıyla kaybolan kimliğini yeniledi ve daha önce varlığından bile haberdar olmadığı bir dizi sosyal yardımdan faydalanmaya başladı - bu da, yoksulların tüm yardımları sonuna kadar kullandığına dair yaygın önyargıyla çelişiyordu. Medicare, Medicaid, Sosyal Güvenlik, engelli yardımı ve gıda kuponları sayesinde artık sağlık sigortasına sahip ve her ay toplam 1.300 dolar değerinde nakit ve gıda desteği alıyor.
Konut yardımları artık daha sınırlıydı ve her iki adam da kolay müşteri sayılmazdı. Sosyal hizmet görevlileri, Bay Vass için Medicaid aracılığıyla nadir bulunan bir destekli yaşam alanı ayarladı. Ancak Vass sarhoş bir halde geldi ve personeli azarladı; bunun üzerine teklif geri çekildi.
Birkaç hafta boyunca kimse ondan haber alamadı. Sonra, Şubat ayının en soğuk gecesinde, saat 03:45’te itfaiyeye terk edilmiş bir karavanda yangın çıktığına dair ihbar geldi. Yangın söndürüldüğünde, itfaiye ekipleri karavanın içinde Bay Vass’ın cansız bedenini buldu.
Bay Forrest adeta donakalmıştı. Sokakta yaşamanın tüm zorluklarına rağmen, ortağı ona hep sanki bu hayatta kalma mücadelesi için yaratılmış, sanki yenilmez biri gibi gelmişti.
Geçen yıl sosyal hizmet görevlileri, Bay Forrest’ı kalıcı destekli konut programı listesine kaydetti. Bu program, kronik evsizlere sübvansiyonlu daireler sağlıyor ve madde bağımlılığı ile ruh sağlığı sorunları gibi durumlar için gönüllü tedavi imkânı sunuyor. Ancak bu destek sınırlı ve bekleme süreleri genellikle oldukça uzun.
Muhafazakâr çevreler programı eleştiriyor ve Trump yönetimi onu sonlandırmak istiyor. Bay Forrest ve Bay Vass’ın yaşadıkları ise bu tartışmanın özünü yansıtıyor. Eleştirenler, ruh sağlığı ya da bağımlılık tedavisi olmadan konut verilmesinin kişileri dengesiz ve kırılgan bırakacağını savunuyor. Destekçiler ise bu konutların, hassas insanları sokaktan kurtararak hayat kurtardığını söylüyor - çünkü ayıklık testi şartı koşan bir programdan, bu iki adamın hiçbiri geçemezdi.
Bir yıl bekledikten sonra Bay Forrest’a ihtiyatlı bir şekilde bir daire teklif edildi. Daire, onun alıştığı çevrenin dışında, Dokuzuncu Cadde’ye bir buçuk mil uzaklıktaydı. İlk başta teklifi reddetti; bir arkadaşının evinde kanepede kalıyordu. Sonra o arkadaşı hayatını kaybetti. Bay Vass’ın sokakta ölmesini hatırlayarak taşınmayı kabul etti.
Nihai onay henüz çıkmadı. Ancak modern tarihin evsizliğe en yatkın kuşağında dünyaya gelen Bay Forrest, yetmiş yıl sonra nihayet bir eve kavuşabilir.
Çeviri: Dünya Yanarken
Yorumlar
Yorum Gönder